Nermin Bezmen: Tecavüzün Ruhsal Travması Ödenemez!
Bugüne kadar çok satanlar listelerine giren onlarca kitap yazan Nermin Bezmen, bu defa çocuk ve kadınlara yönelik şiddet ve cinsel tacizi anlatan yeni bir romanla okuru ile buluştu. Füsun Saka, Havva’nın Cezası’nı Bezmen’le konuştu…
‘Havva’nın Cezası’nda bir romanı okurken aynı zamanda toplumsal yaralarımıza parmak basıyorsunuz, üstelik çirkin bulduğumuz ama çözemeyeceğimizi düşündüğümüz için ittiğimiz yaralarımıza… Bizim sorunumuz tam olarak ne?
Havva’nın cezası; tamamı ile toplumsal acı, yara ve ayıplarımızın bir kısmını irdelediğim, karakterleri ve olayları roman kurgusu içinde bir araya getirdiğim bir kitabım. Evet, kendimi çok çaresiz hissediyorum bu anlattığım şiddet karşısında. Zira ülkemizin sosyal, hukuksal ve politik sistemi ve kimi din adamları bu anlattıklarımı yani çocuk gelinleri, kız ve erkek çocuklarına tacizi, pedofoliyi, kadına şiddeti, kumalığı, ensesti neredeyse destekleyecek söylemlerle ve tutumla, suçlu olan sapık anlayışa muhtelif sözde özürlerle arka veriyorlar. Halkın yarısı kendisine empoze edilen “din”, “gelenek”, “görenek” kisvesi altında zaten bunları olağan kabûl ederken, bir kısmı aymaz, aldırmaz, bir diğer bölümü de “yüreğim kaldırmıyor” bahanesiyle uzak davranış sergiliyor ve görmezlikten gelmeyi tercih ediyor.
En büyük sorunumuz; toplumun oranı gittikçe artan bir kısmının empatiden, vicdandan, hak-hukuk-adalet kavramından, insan, hayvan, tabiat sevgisinden gittikçe uzaklaşması, bir diğerine kin, nefret ve düşmanlıkla bilenmiş, şahsına bir zarar gelmedikçe her çirkinliği, şiddeti sessiz geçiştirenlerden oluşmaya başlaması. Sessiz, sinik ve bîhaber olmak ve görünmek daha emniyetli geliyor insanlara.
Şiddet hiç olmadığı kadar karşımızda duruyor, siz bu konuda köşe yazılarınızda da cesaretle tavır aldınız. Biz çekinik kaldığımız için mi bu denli şiddete maruz kaldık?
Evet, köşe yazılarımda da dilimi, kalemimi tutamazdım. Zira dayanamıyorum ve kayıtsız kalamıyorum. Şiddete karşı tavır alamayan toplumlar daha büyük şiddeti davet ederler. Kötüler, kötülükler meydanı boş buldukça, sistem her hangi bir şekilde kendilerini destekledikçe daha çoğalmaya, daha arsızlaşmaya ve korkunçlaşmaya devam eder. Sonunda bugün sesi çıkabileceklerin de esamesi okunmaz.
…….
Şiddetin cezası sizce ne olmalı?
Ben, şiddet uygulayanlar için şöyle bir ceza düşünüyorum. Bunları koğuşlarında sanal bir alete bağlı yaşatacaksınız. Kendileri kurbanlarına ne yaşattılarsa o şiddete ayarlanmış sanal bir programla kendilerine sürekli olarak aynı acı, aynı korku ve aşağılanmışlık yaşatılacak. Arada bir “es” verilecek” ve devam edilecek. Onları bugüne dek koruma altına almış, özürlerle, bahanelerle arka çıkmış kim varsa onlara da aynı cezayı uygulayacaksınız. Sadece çocuğa, kadına değil hayvana, tabiata karşı işlediği suç da aynı şekilde cezalandırılacak. Ağacı yaktılarsa yanacaklar, kestilere kesilecekler. Bedenleri fiziki hiç bir zarar görmeyecek ama sanal olarak bunu ölene dek yaşayacaklar.
Havva’nın Cezası romanımda da, on iki yaşındaki kurban Havva’nın altıncı hissiyle sanrılarını gördüğü ve gerçekleşen bir yangın vardır. Küçük kız kendisine uygulanan sapıklıklara tahammül etmeye çalışırken tek gücü Allah’ın bir gün cehennemi yer yüzüne indirip bu sapıkları burada cezalandıracağıdır. Kitapta anlatılan cehennemi beklemeye sabrı yoktur… ve sanrılarında gördüğü o cehennemi bekler hep, kendisinin de kurban edileceğini bilse bile.
Epeydir aşk sözcükleri yazamıyorum
Dünya acıdan kavrulurken aşktan bahsetmek zor olsa da sizin aşk yazılarınızı da özleyenler çok. Aşk kadını da erkeği de güzelleştiren bir duygu. Biricik aşkınızdan ve size hayatı güzelleştiren duygunuzdan
da biraz söz edebilir misiniz?
Maalesef, epeyi bir zamandır aşk sözcükleri yazamaz oldum. Halbûki ben umutsuz, çaresiz insanlara, her şeye, her zorluğa ve acıya karşı sevginin, aşkın tek ilâç olduğunu söyledim, yazdım hep. Artık, bunca iğrençlik, dibe vurmuşluk ve tefessüh etmişlik yaşanırken; fidanlarımız devrilip, çocuklarımız tecavüze, kadınlarımız şiddete uğrarken, sokak ortalarında kimse sesini çıkarmadan cinayete kurban gidenlerin videosunu çekerken, kurbanları koruyacak olanlar sessiz veya vicdansız kalırken, açlık sınırı utanç seviyesine varmışken, kız ve erkek çocuklar, kadınlar, hayvanlar, tabiat korku içinde yaşarken aşktan meşkten söz etmek, sanki kendi sahip olduğum güzelliklerle, benim kadar şanslı olmayanı imrendirmek istemiş gibi görünürüm endişesi veriyor bana. Acı veriyor, bunca mutsuzluğun, karamsarlığın ve karanlığa yüzünü dönenlerin dünyasında aşktan bahsetmek.
Bir önceki yazımız olan Ayten Köse: Sanatım, İçimden Gelen Seslerin Renksel Boyutu! başlıklı yazımızı da okumanızı öneririz.