Meral Kurulay’dan İlk Kitap: Bana Hikaye Anlatma!
Eğitimci Meral Kurulay’ın, öykülerden oluşan “Bana Hikâye Anlatma” adlı ilk kitabı Hayal Yayınevi’nden çıktı…
İstanbul Anadolu yakasında bir okulda müdürlük yapan ama aynı zamanda yıllarca edebiyatla ilgilenen Meral Kurulay, biriktirdiği öykülerini kitaba dönüştürdü. Hayal Yayınevi’nden çıkan Bana Hikaye Anlatma her biri birbirinden etkileyici öykülerden oluşuyor.
Meral Kurulay’a kitabın yayınlanma sürecini soruyorum:
“Sait Faik’imizin dediği gibi yazmasam olmuyordu. Tuttuğum günlükleri okuyup, sen bunları toparlamalı, kitaplaştırmalısın diyen dostlarımı dinlemeye karar verdim.
Cumba Kültür Sanat Platformu Yazarlık ve Senaryo Yazım Atölyesi’ne devam ettim. Hocam Hatice Dökmen de yazdığım öykülerimi çok beğendi. Şair ve ressam Engin Turgut ise heyecanlanarak, “beni şaşırtıyor, okura haksızlık ediyorsun, bunları yayınlamalısın”, dedi. Yazar olmak benim hep hayalim olarak yüreğimde yeşillendi. Sonunda dosyamı Kadıköy’deki Hayal Yayınevine götürdüm. Çok beğendiler ve hemen yayınlamaya karar verdik.”
Kitabı yazarken de hayattan keyif alırken de Meral Kurulay’ın yegane motivasyon kaynağı Kadıköy olmuş. Kadıköy onun için İstanbul’daki bir ilçe değil sadece, çocukluğu, gençlik heyecanları, yaşamdaki pek çok ilk’in yaşandığı yer. “Tesadüf bu ya kitabın yayınevi de Kadıköy” diyor.
Peki Kadıköy onun için nelerin simgesi? Bu soruların cevabı ise Meral Kurulay şöyle veriyor:
“Kadıköylüyüm. Herkes bir yerlidir ama Kadıköylü olmanın başkalığını yaşadım. Beni bugünlere taşıyan kendi öykümün kahramanı da Kadıköy… İstanbul’a aşık biri olarak, dünyanın kalbinde yaşadığımı düşünüyorum. Her inançtan, meslekten, meşrepten insan bu şehirde nefes alıp veriyor. Zamanın değişimini, insan ilişkilerini bütün canlılığı ile İstanbul’da, hele hele Kadıköy’de gözlemlemek mümkün. Şanslıyım. Çünkü 50’li yılların sonunda Kadıköy kendine has tenhalıklarını koruyan bir sayfiye şehriydi. İnsanlar birbirini tanır, aşina yüzler cadde ev sokaklarda, vapurlarda selamlaşırdı.
Caferağa Spor Salonu’nun karşısındaki bir apartmanda doğmuşum. Moda ve Bahariye İlkokulu’nda devam eden maceramda, dönemin Sargın Eczanesi’ni hatırlıyorum. Kadıköy Kız Lisesi’nden sonra Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Almanca Bölümü’nden mezun oldum. Artık Moda Caddesi’nde oturuyorduk, çocukluk ve gençliğimin en güzel yılları orada geçti. Moda’da yaşamaya devam ettim. Akşamları Moda turlarında sohbetler edilir, açık sinemaya gidilirdi. Birçok gayrı Müslüm komşumuz vardı. Hatta ben Eczacı Eftim amcanın kızının Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi’nde yapılan düğün töreninde nedime olduğumu nasıl unutabilirim? Kilisenin o yüksek kubbelerine bakarken anneme, “ben de burada evleneceğim” demiştim.
Komşuluğun yaşadığı bir şehri yaşadım. Bayramlarda dolmalar, börekler, tatlılar taşırdım konu komşuya. Paskalya’da Hristiyan komşularımız çöreklerini, renkli yumurtalarını paylaşırlardı. Noellerde,, küçük de olsa mutlaka bir armağanım olurdu. Yüzmeyi Moda’da öğrendim. Kadınlar plajından denize girer, erkekler tarafındaki tramplenden atlamayı çok severdim. Sahilde dolaşmak, Alman Kampı’ndan denize girmek, iskelede oturup, Deniz Kulübü’ndeki danslı partileri seyretmek rüya gibiydi. Kimler kimler gelirdi !? Kadınlar Plajı’nda her yıl düzenlenen “Bacak Güzeli” yarışmalarına kâğıttan kukuletalarıyla katılan mayolu kızların çoğu ailesinden gizli yarışmalara katılabiliyor, derece bile alıyordu. Heyecanla izlenen bu yarışmalarda simgesel ödüller verilir, sonuçlar o dönemin magazin basına çıkardı. Ben Doğuşspor kız takımında, lisenin basketbol takımındaydım. Futbol Takımı olarak Fenerbahçe’yi tutarım elbette.
Lisede edebiyat öğretmenim Ruhnevaz Hanım idi. Edebiyata olan sevgimi ona borçluyum. Derslerinde okuduğu kasideler, gazeller, şiirlerle hepimize edebiyatı sevdirdi.
Türk Hava Yolları’nda 10 yıl çalıştım. Ardından denizci mühendis eşimin işi dolayısı ile tam 13 yıl dünyayı gezdim. Ülkeler, limanlar, fırtınalar ve insanlar. Ve annelik… Benim oğlum ve kızım denizlerden geldi.
Onca yıl sonra karaya yine Kadıköy Suadiye’de öğretmen olarak ayak basmam herhalde bir rastlantı sayılmaz. Bugüne kadar Kadıköy’de yaşarken tanık olduğum, yaşadığım ve anılarını paylaştığım portrelerin ruhumdaki birikimiyle yazmayı ve edebiyatı iyice dert etti…
Kitabın arka kapak yazısını yazan şair, ressam Engin Turgut da yazıda şunları söylüyor:
“Küresel olmasa da yüreksel hikâyeler bunlar. Çağdaş bir eğitimcinin hayattan damıttığı capcanlı, cam gibi öyküler. Gözlemleme yeteneğini hayal gücüyle birleştirmiş. Adeta çığlık öyküleri bunlar, yaşayan, yaşanan, belki daha da yaşanacak olan.
Hüzün, ironi ve acının birlikte harmanlandığı, daha önce yazılsa da ‘bakın bunları bir de ben yazdım’ dediğimiz bu hikâye resitalleri, nakış nakış işlenmiş. Sadece yüreğimizin bam teline dokunmakla kalmıyor, içimizi de titretiyor. ‘İnsanlık hallerini’ yalın, sade, ama kendi sesinin diline dönüştürmek çabasını da göz önünde tutarak ne bir eksik, ne bir fazla, bir ayna gibi her gün değişik bir yüzle dolaşan zavallı insan yavrusuna anlatmak istemiş.
Bu kitabı da yazanı da alkışlamak gerekiyor. Meral Kurulay, “Bana Hikâye Anlatma” adlı hikâye kitabında yazdığı her hikâye, insan olanın kalbiyle, süzülmüş bir duyarlılıkla yazılmış. Okur, kendisiyle yüzleşmek istiyorsa bu hikâyelere gönlünü uzatmalı, uzatsın!
Hayata, dünyaya kalıcı bir eser bırakmanın o muhteşem sevinci dünyanın göğüne sığmıyor, sığmaz! Dünya ağır yaralı, insanlık sınıfta kalmış diye düşünmeyiniz. Yazın, çizin, şarkılar söyleyin, üretin. Sizi bir kişi bile okusa okurunuz var demektir. Şunu da söylemeden geçmek olmaz, burada içi boş hiçbir hikâye yok, her hikâye sımsıcak bir yürekle yazılmış çünkü. İnsanın insana olan yolcuğu biterse, hayat biter, bitmesin! İnsanlık derdini iliklerine kadar duyumsayanın yazacağı çok şey vardır, müzikle, resimle, kısacası sanat yoluyla. Derdi insanlık olmayanın içinde taşıdığı saray nafiledir. Sonunda dünyayı sanat ve bilim kurtaracak, bunu hep söyledim ve bildim! Bu kitap asla boşuna yazılmadı, okuyunuz istedim…”
Meral Kurulay şimdiden diğer kitapları için çalışıyor:
“Bana Hikaye Anlatma” öykü kitabım okurlarından öyle büyük ve güzel ilgi görüyor ki, özene bezene sakladığım iki hikaye kitabımı dokumaya devam ediyorum. Hikâyelerimle gerçeklik arasında doğrudan bir ilişki var. Bana göre, hayallerimizi ve düşüncelerimize dikkat etmeliyiz. Çünkü gerçek oluyorlar ve başkalarını etkiliyoruz. Hayata ve size teşekkür ederim…”
Bir önceki yazımız olan Yeditepe Üniversitesi'nden Dünya Kadınlar Günü kutlaması... başlıklı yazımızda Kadın, Kadınlar ve Tören hakkında bilgiler verilmektedir.