Korku, şarap, müzik üçgeninde bir gezgin: Zeynep Çolakoğlu



Zeynep Çolakoğlu ile Şarap Koyusu kitabıyla ilgili ne zamandır röportaj yapmak istiyordum ama sohbet sırasında fark ettim ki, Zeynep Çolakoğlu sadece bir şarap uzmanı değil. Kimya mühendisi, şarap tadımcısı, korku kitapları yazarı, heavy metal meraklısı ve hatta sanki bir bir proje üretim merkezi… Kendi bildiği ya da yaptığı şeyleri başka sanatlarla da birleştirip projeler hazırlıyor, hayata geçiriyor… Heybesinde çok fazla tema barındıran Zeynep Çolakoğlu ile hem Şarap Koyusu kitabının yolculuğunu hem de bugüne kadar yaptığı projeleri konuştum…
Ben sizi sadece kimya mühendisi ve şarap uzmanı/yazarı olarak tanıdım. Oysa pek çok şapkanız var. Öncelikle yazı ile ilk buluşmanızdan başlayarak bugüne kadar yazarlık yolculuğunuzu anlatır mısınız, kaç kitabınız çıktı isimleri nelerdir?
Yazarlığımın mühendislik ya da şarap uzmanlığı gibi bir başlangıcı yok ya da vereceğim her başlangıç noktasına göre farklı sonuçlara ulaştıracak, aslında yaşamımın dönemlerine ağlarını atan daha kaotik bir yapısı var. Yazmaya dergicilikten geldiğimi söyleyebilirim öncellikle; kendi fanzinimi çıkarmakla birlikte farklı dönemlerde Karakalem ve Kurşun Kalem dergilerinde yoğun çalışmalar yaptım.
“Büyülü Sözlük” Marjinal Kitaplar’dan çıkan ilk müzik kitabım. Heavy Metal müziğinin liriklerinde odaklandığı mitolojiler, edebi eserler, felsefeler hakkında. İlk öykü kitabım olan “Mina” ise Üçüncü Kurşun Kalem Edebiyat Ödülü’nü alarak Nezih-Er yayınları tarafından basıldı. “Karanlıktaki Kadınlar”, “İstanbul’un Karanlığında”, “Hayalet Müzik”, “Hayalet Müzik-II: Eskilerin Şöleni” antolojilerinde öykülerimle yer aldım. “Şarap Koyusu” her şeyden farklı bir eser olarak yer alıyor listede.
En son yazar Hakan Balcı ile beraber yazdığımız “Korkuyu Bekleyenler” adlı kara mizah/korku türündeki öykü kitabımız Bilgi Yayınevi’nden çıktı.
İsmi Homeros’tan…
Piyasada çok şarap kitabı var ama “Şarap Koyusu” daha farklı, sektördeki ve dünyadaki şarap hikâyelerine ulaşmışsınız. Belli ki çok emek verilmiş. Nasıl bir kitap haline geldi “Şarap Koyusu”? İsmi nerden geliyor?
Üzümün şarap olma serüveni birçok insanın emeği, sevgisi, tutkusu ve öyküsünü içerir. O nedenle şarap, sesini duymak için yakınlaştığım ve anlattıklarından ilham aldığım bir eser benim gözümde. Onu daha yakından tanımak ve bu yolculuğa dâhil olmak adına Toskana, Bordo, Saksonya gibi önemli şarap bölgelerini ziyaret ettim, yaşamımda çok özel yeri olan Merve Çolakoğlu ve Nejva İnceler sayesinde Yeni Zelanda ve Yunanistan şaraplarını tanıma fırsatı yakaladım. Bu gezi ve tadımları aldığım eğitimlerle daha teorik bir temele oturtup bir kimya mühendisi gözüyle de şarabı çeşitli kaynaklardan, gittiğim ülkelerin kütüphanelerinde ve sevgili Ayça Budak’ın desteğiyle IWSA şarap kütüphanesinde inceledim. Tüm bu birikimleri tek bir eserde toplamak istedim ve “Şarap Koyusu “ortaya çıktı.
“Şarap Koyusu” piyasada yer alan diğer şarap kitaplarından biraz daha farklı. Şarabı öyküsel bir anlatımla okuyucu ile buluşturarak başlıyor, bir kimya mühendisinin gözünden bilimsel arka planını inceliyor ve son bölümünde de sözü dünyanın dört bir yanından üretici, önolog, akademisyen ve sanatçılara bırakıyor. Tüm bu sürecin son ve en önemli basamağı olarak, farklı bir duruşa ve derin bir vizyona sahip Karakarga Yayınları ile yollarımızın kesişmesi ile “Şarap Koyusu” gerçek bir kitaba dönüştü. Kitabın ismi ise Egeli şair Homeros’un Akdeniz için söylediği “Şarap Koyusu Deniz” dizesinden geliyor.



Zeynep Çolakoğlu, kitabında Urlice şaraphanesi sahipleri Bilge ve Reha Öğünlü ile söyleşi yaparken… Fotoğraf: Mehmet Çeliksan
Şarap müzik ilişkisine de dair de bir bölüm var kitapta. Şarap-Heavy Metal ilişkisine dair daha önce başka yerde bir yazı görmemiştim, ama bu kitapta yer verdiğiniz bu özelliği biraz anlatır mısınız?
Şarabın müzikle, edebiyatla, resimle buluştuğu çok özel anları kitaba dâhil ettim. Şarap-Heavy Metal ilişkisi ise Heavy Metal’e olan tutkum ve müzik yazarlığı geçmişimden geliyor. Üç ayda bir yayımladığımız Headbang Müzik dergisinde bu tarz sıra dışı buluşmalar üzerine dosyalar hazırlıyordum.
Heavy metal çok zengin bir müzik; alt türlerinden black metal, avantgarde black/death ya da doom yarattığı atmosfer, liriklerinde işlediği konular gereği şarapla çok güzel eşleşir. Bununla birlikte gruplar için özel şaraplar üreten firmalar ve şarap üretimi işine giren gruplar var. Bunlardan Norveçli black metal grubu Satyricon’un vokalisti Satry (Sigurd Wongraven)’ın Wongraven Şarapları adlı bir markası var. Satyr üreticilerle ortaklık kurup kendi blend’lerini yapıyor sadece.
Kitapta yer verdiğim asıl yaratıcı örnek ise Daniele Santori. Kendisi hem bir şarap yapımcısı hem de iyi bir müzisyen. Dogma grubunda yaptığı vokallere kulak vermelisiniz! Daniele İtalya’nın Le Marche bölgesinde Cantina Santori adı altında uzun yıllardır aile mesleği olan şarapçılıkla uğraşıyorlar. Zaman içinde Daniele bu bağın içinde bir alt marka olan Heavy Metal Winery’i kuruyor ve heavy metal türlerini yansıtan ilginç şaraplar üretmeye başlıyor. Tanıtım için kendi bağlarında çektiği çok hoş bir müzik videosu da var. Linkini paylaşıyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=zzcyQU-mZ6c&t=0s



Fotoğraf: Barış Uğursu
Hangi şarapla hangi müzik?
Hangi şarap hangi müzikle gider bize de örnekler verir misiniz?
Şarap müzik eşleşmesine dair belli başlı favorilerim var; “Şarap Koyusu”nda bunlara da yer verirken kitabın son bölümünde yer alan “Gece Badesi Diyalogları”nda söyleşi yaptığım çok değerli isimlerle şarabî bir bulmacanın içindeymişçesine bu konuyu değerlendirdik.
Bu sefer en son tattığım şaraplardan yola çıkarak güncel örnekler vereyim istiyorum. Ege Bölgesi’ne özgü Bornova Misketi üzümlerinden yapılmış çiçeklenerek tatlanan bir şarapla karşılaştıysanız (örneğin Çakır Şarapçılık’tan “Sominum Bornova Misketi”), onunla en güzel eşleşen müzik, aynı şekilde ışıldayan caz saksafoncusu Stan Getz’in gitarist Charlie Byrd ile 1962 tarihli Jazz Samba albümü olabilir.
Stan Getz’in bossa nova ile cazı harmanlayarak yakaladığı sıcacık bu tarz ve Akdeniz melodileri ile şişesinden bir yaz güneşinin ışıltısını taşıran, geniş Misket ailesinin Egeli versiyonu Bornova Misket’inin ne hoş bir benzerliği vardır!
Şaraplık üzümün yetiştiği belli başlı bölgeler vardır. Bir de bu bölgelerin dışında aklınıza gelmeyecek yerlerde, buraların mikro kliması nedeniyle özel şaraplara dönüşen yerel güzellikler bulunur. Bunlardan biri Şırnaklı üretici Midin’in “Cehennem Deresi” adlı yerel üzümleri de içeren blend’i. Güçlü bordo üzümlerinin desteğiyle farklı tarzlarını ortaya koyan bu şarap, arkasına güçlü gitar virtüözlerini alarak sıra dışı işler yapan yaratıcı black metal müzisyeni Abbath’ı hatırlatıyor bana. Cehennem Deresi’nin gitarist Ole André Farstad’ın imzasını taşıyan Dread Reaver adlı son albümle güzel eşleştiğini düşünüyorum.
Kayra’nın Alpagut bağlarından Akyra VErsus Alpagut Öküzgözü şarabı vazgeçemediklerim arasında yer alır. Bu şarabın her rekoltesi o bağın ruhunu, öküzgözünün sırlarını kulağınıza fısıldayan bir yapıdadır. Kadehinizdeki Öküzgözü’nde apelasyonun nitelikleri ışıldar, enstrümantal renklerle kaplanmış nazik dokusuyla da empresyonist Debussy ile eşleşir. Debussy’nin olgunluk dönemi eserlerinden ay ışığı anlamına gelen “Clair de lune” piyano eseri bu şarapla çok güzel eşleşir.
Anne ile ortak projeler…
Ayrıca yazarlığın yanı sıra annenizle yaptığınız projeden ve yapacağınız projeler varsa onlardan bahseder misiniz?
Annem Müniran Aynan Çolakoğlu ressam, kendi atölyesinde çalışmalar yaparken kendini dünyayı gezerek farklı kültürleri tanımaya adamış bir gezgin. Aynı zamanda en iyi okurlarımdan biridir. Birlikte öykülerimden sahneler, olaylar ya da karakterler seçiyoruz, onları tablolara dönüştürüyor. “Mina” kitabımdan seçtiklerimizi III. Uluslararası İzmir Bienali’inde bir korku köşesi yaparak sergilemiştik. “Mina”nın kapağı da annemin bir tablosu. “Şarap Koyusu”nun çıkışını kutlama mahiyetinde şarabın topraktan kadehe akan büyülü canlanışını resmeden bir tablosu var. Eserlerine Aynanart adlı internet sitesinden bakabilirsiniz.
https://aynanart.wordpress.com/category/resimlerde-canlanan-oykuler/
İki Yazarlı Korku Öyküleri
Son kitap “Korkuyu Bekleyenler”i iki yazar yazmışsınız ama öyküleri bile beraber yazılmış. Pek rastlanmayan bir tür. Varsa da ben bilmiyorum. Bu fikir nasıl ortaya çıktı ve nasıl ilerledi? Okuyanlardan nasıl geri bildirimler geldi?
Hakan Balcı ile Kurşun Kalem Edebiyat Dergisi aracılığıyla tanıştım. Benden bir sene önce Kurşun Kalem Edebiyat ödülünü alan yazardı. O sıralar derginin yayın kuruluna girmiştim, aktif bir şekilde dosyalar hazırlıyordum. Hakan’ı da ekibe davet ettim. Dergide birlikte “Korkuyu Bekleyenler” adı altında bir bölüm hazırlamaya başladık. Korku, gotik yazın ve kara mizah üzerine kalem oynattığımız serbest bir alanımız vardı. Bu kara sinerjiye biz de şaşırdık ve enerjimizi bir öykü kitabına yoğunlaştırma kararı aldık. Birlikteliğimiz bu bölümle doğduğu için kitabımızın adını da “Korkuyu Bekleyenler” koyduk.
Tabi ki hem dergideki bölüm hem kitap sevgili üstat Oğuz Atay’a bir saygı duruşu niteliğinde. İkimizin de farklı yazım tarzı ve bakış açısı var ama bu farklılık ayrıksılık yaratmak yerine bir potada eriyerek yeni bir ses oluşturdu. Bu sesi ikimiz de daha önce duymamıştık, daha yakından kulak vermek istedik. Hem yayınevinden hem de okurlardan çok iyi tepkiler geldi. Adeta bir bulmaca gibi nerede Zeynep nerede Hakan var diye düşündüklerini, uyumun bambaşka bir haliyle karşılaştıklarını belirttiler. “Korkuyu Bekleyenler” bu ikiliği tekliğe indirirken kara mizahi yaklaşımla aynı anda hem eğlenceli/iğneleyici hem de tüyler ürpertici bir yapıda öykülerden oluşuyor.
Bundan sonra yeni kitap projesi ya da başka hedefler var mı?
Korku, gotik yazın alanında yer aldığım antolojilerin çıkışını bekliyorum. Bunun dışında farklı alanlarda yeni projeler geliştirmekteyim. Öykücülük ise hiç bitmeyen bir süreç, zihnimin derinliklerinde gün ışığıyla yüzleşmeye cesaret bulduğu anda çıkmayı bekleyenler var.
Pek çok alanda üretim yapan biri olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Kavşaklarda açılan kapılardan içeriye bakma cesareti gösteren, korku, şarap ve müzik üçgeninin sınırlarını zorlayan bir satır gezgini.
Röportaj: Dilek Kaykılar / Kapak Fotoğrafı: Barış Uğursu
Bir önceki yazımız olan Fütürist Ufuk Tarhan'dan yeni kitap: Yarının İşini Yarına Bırakma! başlıklı yazımızı da okumanızı öneririz.