Renkli Kadınlar

Heybeliada’daki Dantelli Evde Aşk Acısı…

Dilek Kaykılar

Dilek Kaykılar

Gazeteci, Yazar, İnsan hikayelerine meraklı, gezmeyi ve bir de denize yakın olmayı sever...
Haberi paylaşın...

Dilek KAYKILAR 

Değer miydi bir sürü yılı, nefretle, intikamla, kinle geçirmek? Karşındakine acı vereceğini düşünürken kendi hayat limitinden yemek…  O yılları doyasıya yaşamadan geçirmek…   Geçmişin acısını bal yaparak bugünden tat almamak…

Heybeliada’da en az 150 yıllık bir binanın üçüncü katı… Belli ki evdeki her eşya bir sürü anı barındırıyor. 50 yıllık bir evlilik, çocuklar, torunlar… Hepsinin hayat hikayesinin tanıklığı duvardaki siyah-beyaz  fotoğraflardan  anlaşılıyor. Sehpaların üstü, vitrin ve köşedeki dolapta da aynı elden çıkmış danteller… Salona girdiğinizde karşı köşede ilk göze çarpan ise bir sehpanın üstündeki  50 yıl önceki evlilik töreni ile sonraki yıllarda çekilmiş fotoğraflar…

Kocası öleli 7 yıl olmuş ev sahibesi hanımın. Son beş senesinde de hasta yağından kalkamayan kocasına bakmış. “Ne güzel bir tablo” diyorum imrenerek, kolay mı bu devirde 50 yıl birliktelik sürdürmek, üstelik hastayken de “of” demeden yanında olmak… Onun anısına da fotoğrafı evin baş köşesine koyarak anmak… İçinde yine dantelden minik bir örtü olan tepside fıstıklı lokumla kahve ikram ederken, “iyi başladı ama sonu öyle bitmedi” dedi…  Kahveleri içerken anlatmaya başladı…

 

Ona hastabakıcılık yaparken “işte elime düştü” dedim…

Çok severdim benimkini. İçim titrerdi baktığımda, o da bana hep “dünya güzelim” derdi. Ben dünya güzeli kadar güzel değildim ama onun ağzından duyunca mutlu oluyordum.  Çocuklar oldu daha da güzel bir aile olduk. Ben becerikli bir kadındım, annem her şeyi öğretmişti. Dikiş dikiyordum, çok güzel yemek yapıyordum. Çocuklara iyi bakıyordum. Kocam da beni seviyordu. Daha ne olsun mutluydum yani… Ta ki o güne kadar…

O gün biraz geç gelmişti işten.  Yorgunum hemen yatıyorum dedi, gözlerime hiç bakmadan. Bir tuhaflık hissettim.  Bir saat sonra yatak odasının kapısının önünde durdum, horlama sesini duyunca girdim içeri, kapnın hemen yanındaki koltuğun üstüne atmıştı ceketi ile pantolonunu.  Önce ceketinin ceplerine baktım. Birkaç işe yaramaz kağıttan başka bir şey yoktu ama birden burnuma bir koku geldi:  Keskin bir kadın parfümü…

O anda dondum, sanki dünyam yıkılmıştı… Hızla odadan çıktım. Sabaha kadar oturdum camın kenarında, sürekli ağladım. Sabah da o giderken uyuma numarası yaptım.

Ne o gün ne de başka bir gün yüzüne vurmadım. Günlerce kendi kendime ağladım. Belki geçici bir hevestir dedim. Ama öyle değilmiş. Meğer tutulmuş bir kadına, ayrılmak istedi, ben hasta oldum, bayılıyordum sürekli, yataklara düştüm.

Ayrılmadık ama o olaydan sonra bir daha eskisi gibi olamadık. Bana bir daha hiç “güzelim” demedi, hiç o kadar sevgiyle bakmadı.

Cenazeden sonra şarkı söyledim…

Aradan yıllar yıllar geçti. Bir gün işyerinde fenalaşmış hastaneye kaldırmışlar,  beyin kanaması geçirmiş, felç oldu. Yürüyemiyor, konuşamıyordu. İşte o gün içime su serpildi, “elime düştün” dedim… Ölene kadar bebekler gibi baktım ona, tertemiz giysilerle, kar gibi çarşaflarda yatırdım. Ama hep söylendim. Daha önce yüzüne söyleyemediklerimi felç olduktan sonra sabah akşam yüzünü yüzüne boca ettim. Gözleri yalvarır gibi bakıyordu. Bense ona yemeğini yedirirken ağladığım gecelerde ona nasıl beddua ettiğimi anlatıyordum. İntikamımı böyle alıyordum. Ölene kadar devam etti bu halim… Bir sabah kahvaltı vermek için odaya gittiğimde nefes almadığını fark ettim.  Tepsiyi mutfağa geri götürdüm ve yıllardır hiç yapmadığım şeyi yaptım, şarkı söylemeye başladım. Öfkem bitmişti nihayet…  Cenaze evden çıktı ben de onun resmini buraya koydum ve yaşamaya devam ettim…”

Bu hikayeden ürperdiğimi hissettim. Artık gitme vaktiydi, çıktım evden. Deniz kenarına indim. Bir çay söyledim ve denizi seyrederken düşündüm… Değer miydi bir sürü yılı, nefretle, intikamla, kinle geçirmek? Karşındakine acı vereceğini düşünürken kendi hayat limitinden yemek…  O yılları doyasıya yaşamadan geçirmek…   Geçmişin acısını bal yaparak bugünden tat almamak…

Hayat yapacağımız seçimlerden ibaret ve her yeni seçenek yeni bedeller demek. Acının konforunda yaşamak mı kendi hayatına sahip çıkıp bugünü yaşamak mı?..

Bir önceki yazımız olan Karbonhidrat cildi yaşlandırıyor başlıklı yazımızda akne tedavisi, akne tedavisinde beslenme nasıl olmalı? ve cilt hastalıkları hakkında bilgiler verilmektedir.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ